Ana Menü

Bugün15 Kasım 1983 Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin İlanı

Başlatan Sancak, Kasım 15, 2009, 01:51:29 ÖS

« önceki - sonraki »

Sancak

İlandan Önce

1931'den itibaren Rumların Enosis (Kıbrıs'ın Yunanistan'la birleştirilmesi projesi) isyanı başladı, Rumlar'ın Birleşik Krallık yönetimine karşı ayaklanması sonucu Birleşik Krallığın politikası sertleşti. Türk topluluğu Enosis'e karşı olduğunu açıkladı. 1943 yılında Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu (KATAK) kuruldu. Fakat KATAK'ın faaliyetini yetersiz bulan Fazıl Küçük KATAK'tan ayrılmış ve 23 Nisan 1944'te Kıbrıs Millî Türk Halk Partisi (KMTHP)'ni kurmuştur.

II. Dünya Savaşı'nın ardından kolonilerin tasfiyesi eğilimi yaygınlaşınca, 18 Ekim 1950'de Kıbrıs Rum Ortodoks liderliğine III. Makarios seçilmiştir. Yunanistan Hükûmeti 1954'de Birleşmiş Milletler'e ulusların kendi kaderlerini tayin haklarının (Self-determinasyon) Kıbrıs için de uygulanması yolunda başvuruda bulundu. Türkiye'nin karşı çıktığı bu istek Birleşmiş Milletler'ce reddedildi.

EOKA 1 Nisan 1955'de adada faaliyete geçti. Rumlar arasında Enosisçi-Anti Enosisçi çatışması başladı. Türkiye ilk kez sorunda taraf olmayı kabul etti[kaynak belirtilmeli] ve 29 Ağustos'ta Londra'da Birleşik Krallık ve Yunanistan'ın katıldığı toplantıda, Türkiye de temsil edildi. 15 Kasım 1957'de Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) kuruldu. 1958 yılında gündeme gelen MacMillan Planı'na göre Kıbrıs'ın İngiliz Milletler Topluluğu içinde kalmasına ama Türkiye ve Yunanistan'la da bağlara sahip olmasına karar verildi.

1960'dan 1974'e
1960'da kurulan Kıbrıs Cumhuriyetinde her iki toplumada nüfuslarına göre her kurumda yeterli temsil hakkına sahipdi. Fakat Kıbrıs Cumhuriyeti cumhurbaşkanı III. Makarios 30 Kasım 1963'de 13 maddeden oluşan anayasa değişikliği önerilerini sundu. Bunlar arasında anayasanın değişmez maddeleri, Kıbrıs Türk'ü olan Başkan Yardımcısı'nın veto hakkının ortadan kaldırılması, Temsilciler Meclisinde ayrı çoğunluklar ilkesinin ortadan kaldırılarak kararların basit çoğunlukla alınması, ayrı belediyelerin ortadan kaldırılması gibi maddeler de bulunmaktaydı.

ABD Başkanı Kennedy, Makarios'a bundan vazgeçmesini önerdi ve Türkiye değişiklikleri kabul etmeyeceğini bildirdi. Kıbrıs Türkleri'nin de reddi üzerine Kıbrıs Rumları, 21 Aralık 1963'te Kıbrıs Türklerine karşı ada çapında saldırıya geçti.[kaynak belirtilmeli] 21 Nisan 1966 tarihli Patris gazetesinde yayınlanan Akritas Planına göre Türk halkı sindirilerek ada Yunanistan'a bağlanacaktı.

1967'de Rum saldırıları tekrar başladı. Yunanistan Ordusu'nun 15 bin askeri, gayri resmî olarak adaya yerleştirildi. Türklere karşı sürdürülen sindirme politikasının durdurulması için Türkiye ve Yunanistan başbakanları arasında düzenlenen toplantı bir sonuç vermeyince, Türkiye askerî müdahalede bulunacağını açıkladı.

TBMM hükûmete müdahale yetkisi verdi. Türk uçakları Kıbrıs üzerinde uçmaya başladı. Donanma ve çıkarma birlikleri harekete geçti. ABD'nin arabuluculuğuyla Yunanistan birliklerinin geri çekilmesi sağlanınca, Türkiye harekâtı durdurdu. Yunanistan'ın askerleri üç Türk köyünden geri çekilirken arkalarında 24 ölü bıraktılar.[kaynak belirtilmeli] 1964'ten beri Türkiye'de bulunan Rauf Denktaş gizlice adaya gitti. Denktaş, Yunanlılarca tutuklandı ama Türkiye ve ABD'nin itirazı üzerine iade edildi.


Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin İlanı

EOKA'nın Enosis'i hayata geçirmesi üzerine 1974 yılında gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı sonrasında 1976'da Kıbrıs Türk Federe Devleti kurulmuştur.
15 Kasım 1983'de Kıbrıs Türk Federe Devleti meclisi Self-determinasyon hakkını kullanarak oybirliği ile aldığı bir kararla, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni ilan etmiştir. KKTC'nin kuruluş bildirgesini kurucu cumhurbaşkanı Rauf Denktaş okudu.

KKTC'nin Kuruluş Bildirgesi

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin İlanı
15 Kasım 1983'de Federe Meclis'in oybirliği ile aldığı bir kararla, Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti ilan edildi. 40 Milletvekili ve Meclis dışından atanan bir Bakanın önerisiyle
alınan Meclis kararında şu ifadeler yer alıyordu:
"Kıbrıs Türk halkının özgür iradesini temsil eden, doğuştan hür ve eşit olan bütün insanların
hür ve eşit yaşamalarına inanan, bu inanç içinde, Kıbrıs Türk Halkının kendi kaderini tayin
etme hakkını 17 Haziran 1983 tarihli kararıyla dünyaya ilan etmiş olan, ırk, milli menşe, dil
ve din gibi farklara dayalı olarak insanlar arasında ayırım gözetilmesini, her türlü
sömürgeciliği, ırkçılığı, baskı ve tahakkümü reddeden, Kıbrıs'ta, Doğu Akdeniz'de, Orta-
Doğu'da ve dünyada tam bir barış ve istikrarın, huzur ve güven içinde yaşama ve kendi
kendilerini yönetmeye hakları olduğuna inanan, aynı adada yan yana yaşamaya mecbur
bulunan bu iki halkın aralarındaki bütün sorunları, eşit düzeyde müzakerelerle, barışçı, adil ve
kalıcı bir çözüme ulaştırmanın mümkün ve zorunlu olduğu görüşüne sımsıkı bağlı bulunan,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilanının iki eşit halk arasında ortaklığının bir federasyon
çatısı altında yeniden kurulmasını ve sorunların çözümlenmesini engellemeyip,
kolaylaştırabileceğine kani olan, iki halk arasındaki bütün sorunların barışçı ve uzlaşmacı bir
politika ile çözümlenebileceğine inanan ve bu amaçla müzakereler yürütülmesini yürekten
dileyen ve önerilmiş bulunan zirve toplantısının bu açıdan yarar sağlayacağına inanan
Meclisimiz, Kıbrıs Türk Halkı adına, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin kuruluşunu ve
'bağımsızlık bildirisini' onaylar".

Görüşmeler ve Çözüm Arayışları

Kıbrıs Sorunu, dünyanın gündemine girdiğinden beri başta Birleşmiş Milletler bünyesindeki çalışmalar olmak üzere adanın birleştirilmesi gayesi ile birçok faaliyet yürütülmüştür. Fakat bunlardan bir sonuç alınmamıştır. Bunlardan biri olan 2004 Annan Planı referandumu da Kıbrıslı Türklerin "kabulü" ve Rumların "hayırı" ile gerçekleşmemiştir. 1 Mayıs 2004'te Kıbrıs Cumhuriyeti tüm adayı temsilen Avrupa Birliği'ne girmişlerdir.

KKTC'nin Hukuksal Dayanakları

KKTC'nin ilanı özellikle hakların kendi geleceklerini tayin, yani Self-determinasyon hakkının kullanılmasına dayandırılmıştır. Ancak, Cumhuriyetimizin ilanı self-determinasyon ilkesine ek olarak bazı politik ve hukuksal girişimlerin bir sonucudur. Devletler hukuku ilkelerinin bir çoğu kesinlik kazanmış değildir. Self-determinasyon ilkesinin devletler hukukunda kapsamı açıklıkla belirlenmemiştir. Özellikle kendi topraklarında azınlıklar veya başka toplumlar bulunan ülkeler self determinasyon ilkesine kuşku ile bakmaktadırlar. Ancak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilanını, devletler hukukunda self-determinasyon ilkesi açısından haklı gösterecek iki önemli kriter vardır. Bunlardan ilki, Kıbrıs Türk Halkının 1960'da kurulmuş olan iki toplumlu Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kurucu ortaklarından biri olması ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti'nin egemenliğinin Ada'daki iki toplumdan birine değil, ortaklaşa her ikisine devredilmiş olmasıdır. 1960'da sömürge yönetiminden kazanılan bağımsızlıkta ve egemenlikte Kıbrıs Türk Halkı eşit hak sahibidir. 1960 Anayasası ve buna kaynak olan 1960 Kuruluş ve Garanti Antlaşmaları Kıbrıs Türk ve Rum taraflarının da imzalarını taşımaktadır.

Self-determinasyon açısından devletler hukukunda diğer önemli kriter, Kıbrıs Türk Halkının kendi ayrı yönetiminin bulunması ve Güneydeki Rum yönetiminin Türk Halkını temsil etmemesidir. Rum yöneticileri Kıbrıs Türk Halkı tarafından seçilmemiştir. Bu nedenle Rum yöneticileri Kıbrıs Türk Halkını temsil edemez, ve onun adına konuşamaz.

Bilindiği gibi, Kıbrıs Türk Halkı, 1963'de iki toplumlu cumhuriyetten zorla dışlandıktan sonra kendi kendini yönetmiş ve Rum yönetimine herhangi bir sadakat borcu olmamıştır. Bu yönetimler, 1963-1967 devresinde "Genel Komite", 1967-1974'te Geçici Türk Yönetimi, 19741975 Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi ve 1975-1983 döneminde ise Kıbrıs Türk Federe Devleti olarak adlandırılmıştı.

Bu gerçekler BM raporlarında da gözükmektedir. Zamanın BM Gerıel Sekreteri U-Thant'ın Güvenlik Konseyi'ne 1965'te sunduğu bir raporda, Kıbrıs Hükümeti'nin ilamlarının Türk denetimindeki bölgelerde hüküm sürmediği belirtilmişti.

BM Genel Sekreteri U-Thant'ın Güvelik Konseyi'ne 1964'te sunduğu başka bir raporda, BM Barış Gücü'nun Türkler üzerinde otoritesini sağlamak için Kıbrıs Hükümeti'ne yardımcı olmayacağını belirtmişti.

Bunlardan da görüleceği gibi ve 1974 Cenevre Antlaşması'nda da doğrulandığı üzere Kıbrıs'ta iki ayrı yönetim vardır ve Rum yönetimi Kıbrıs Türklerini temsil etmemektedir.

Devletler hukukunda, toprağı bütün egemen, bir devletin, self determinasyon hakkının kullanılması ile parçalanması teşvik edilmemektedir. Ancak bu ilkelerin uygulanabilmesi için söz konusu ülkede tüm halk veya halkları temsil eden bir hükümetin varolmaması gerekir. Bu Genel Assamble Deklarasyonu'nda da öngörülmektedir. Bu deklarasyonun İngilizce adı şöyledir:

"Declaration of Principles of Interntional Law Concerning Friendly Relations and Co-operation Among States in Accordance with the Charter of the United Nations". (BM Yasasına Uygun Olarak Devletler Arası İyi İlişkiler Ve İşbirliği Deklarasyonu).

Yukarıda da belirtildiği gibi, Kıbrıs'ta Kıbrıs Türklerini ve Kıbrıs Rumlarını birlikte temsil eden bir ortaklık hükümeti yoktur ve Kıbrıs Türklerinin self-determinasyon haklarını kullanmalarında herhangi bir hukuksal engel de yoktur.

Ek olarak, Kıbrıs'ta Güney Rodezya'daki gibi "UDİ" (Unilateral Declaration of Independence) diye bilinen "Tek taraflı bağımsızlık" söz konusu değildir. Tek taraflı bağımsızlık, meşru bir hükümetten kopma anlamındadır: Biz Kıbrıs'ta meşru bir hükümetten kopmuş değiliz. KKTC'nin ilanı, Kıbrıs'ta iki eşit devletin varlığının dünyaya duyrulması anlamındadır. Bu şekilde iki devletin bir federasyon veya konfederasyon çatısı altında yeniden birleşmesine olanak vardır.

Güvenlik Konseyi'nde alınan kararlarda siyasi tercihler hukuk ilkelerinden ağır basmaktadır. Yani kararlar hukuk ilkelerinden çok, siyasal görüşlere dayanmaktadır.

Güvenlik Konseyi KKTC'nin ilanını 1960 Kuruluş ve Garanti Antlaşmalarına ters bulmaktadır. Ancak, Güvenlik Konseyi bu antlaşmaların öngördüğü anayasal düzenin ve "Kıbrıs Hükümeti'nin" var olduğu varsayımından hareket etmektedir. Antlaşmalar vardır ve geçerlidir, ancak bu antlaşmaların öngördüğü düzen ortada yoktur; bunun yerini iki ayrı yönetim almıştır. Biz Garanti Antlaşması'nın geçersiz olduğunu hiçbir zaman iddia etmedik, fakat Rum tarafı Garanti Antlaşması'nın, Kıbrıs'ın egemenliğine ve BM Anayasası'na ters düştüğü için geçersiz olduğunu iddia etmişti. Geçersiz olduğunu iddia ettikleri Antlaşmaya şimdi yeniden sarılıyorlar.

Üzerinde durulması gereken diğer bir husus da, KKTC'nin tanınmaması için diğer devletlere yapılan çağrıdır. Halbuki BM Anayasası'nda başka devletlerin içişlerine karşılmayacağı ilkesi önemli bir yer tutmaktadır. Herhangi bir devlet başka bir devleti tanıma veya tanınama hakkına sahiptir. Bu hak, devletlerin egemenliğinden kaynaklanmaktadır. Egemen bir devlet, yeni kurulan bir devleti tanıma veya tanımama konusunda iradesini serbest kullanabilmesi gerekir. BM Güvenlik Konseyi'nin KKTC'nin tanınmaması yönündeki kararı bir baskı unsuru olmakta ve egemenlikten doğan serbest irade kullanma hakkını kısıtlamaktadır. Bu konuda Hukukçu Ergin Ulunay'ın ortaya koyduğu hukuki yorum şöyledir:

"Bilindigi gibi 19 Şubat 1959 tarihli Londra Antlaşmasını Kıbrıs Türk Toplumu, Türkiye, İngiltere, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Toplumu ile birlikte imzalamıştır. Dolayısıyle Kıbrıs Türk Toplumu, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kurulmasına yol açacak bir uluslararası enstrüman imzalamıştır. Yine 16 Ağustos 1960'da Kıbrıs Türk Toplumu Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası Antlaşması'nı diğer taraflarla birlikte imzalamıştır. Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası sui generis'dir. Kıbrıs Türk Topumu ile Kıbrıs Rum Toplumunun 1960 Anayasası altında Kıbrıs Cumhuriyeti'nde ortaklık statüsu vardır. Dolayısıyle Kıbrıs Türk Toplumu Kıbrıs Cumhuriyeti'ni oluşturan iki Halk'tan birisidir. Nitekim BM Genel Kurulunun 3212 sayılı ve 1 Kasım 1974 tarihli kararının 3. maddesinde Kıbrıs Cumhuriyeti'nin Anayasal sisteminde Kıbrıs Türk Toplumunun ve Kıbrıs Rum Toplumunun var olduğu belirtilmiştir. Kıbrıs Cumhuriyeti'nde iki halk olduğunu BM Genel Kurulu tanımıştır. Bu nedenle Kıbrıs Türk Toplumu, Devletlerarası Hukukun öngördüğü her halka tanınan self-determinasyon hakkına sahiptir.

BM Yasasını değiştirmeyen, ancak BM Yasası ile birlikte okunması gereken "Birleşmiş Milletler Yasasına Uygun Olarak Devletler Arasındaki Dostane İlişkiler ve İşbirliği ile ilgili DevIetler Hukuku Prensiplerini belirleyen 1970 tarihli BM Genel Kurulunun Deklarasyonu" da Halkların Eşitlik ve Self-determinasyon haklarını tanımıştır. Bu deklarasyona göre "Tüm Halklar self-determinasyon hakkına sahiptirler. Bu self-determinasyon hakkı ile halklar hiçbir dış müdahaleye uğramaksızın, politik Statülerini serbestçe belirlemek hakkına ve serbestçe izlemek hakkına sahiptirler.

Nitekim 15 Kasım 1983'de yukarıda belirtilen Ulûslararası Hukuk Enstrümanları kapsamı içerisinde bir halk kitlesi olan Kıbrıs Türk Toplumu, serbestçe yani seçilmiş yasama organının serbest kararı ile politik statüsünü belirlemiş, yani bağımsızlığını ilan etmiştir. Böylelikle Kıbrıs Türk Toplumu Devletlerarası Hukuk normları ışığında self determinasyon hakkını kullanmıştır. BM Güvenlik Konseyi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilanını geçersiz sayan kararı ile BM Yasasını ve Uluslararası birçok Hukuk Enstürmanını ihlal etmiştir.

BM Güvenlik Konseyi°nde veto hakkına sahip büyük devletler de yukarıda belirtilen nedenlerle Devletlerarası Hukukun Selfdeterminasyon ilkesini ihlal etmişlerdir. Aynı şekilde Avrupa Konseyi, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilan edilmesini tanımayan kararı ile yukarıda belirtilen Uluslararası Hukuk Enstrumanlarından başka 1975 Helsinki Nihai Senedi'nin VIII. maddesinde belirtilen halkları Selfdeterminasyon ve eşitlik hakkı ilkesine ters düşmektedir. Bu maddeye göre tüm halklar iç politik statülerini hiçbir dış müdahaleye uğramaksızın belirlemek hürriyetine sahiptirler. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin ilanı Helsinki Nihai Senedi'nin Avrupa'da öngördüğü Self-determinasyon hakkının, Kıbrıs Türk Toplumu tarafından kullanılmasıdır.

2. DEVLET VE TANIMA İLKELERİNE AYKIRILIK:

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti; kesin ve belirli bir toprak parçasına, belirli ve kesin bir nüfusa, örgütlenmiş bir Hükümet ve Uluslararası ilişkiler yürütebilecek bir kapasiteye sahiptir. Dolayısı ile KKTC, Devletlerarası Hukukun öngördüğü Devlet Normunu tatmin etmiştir. Brierly, "On the Law of Nations (1963)" adlı yapıtının 137.sayfasında bir devleti oluşturan aşağıdaki kriterleri vermektedir.

a) Devamlı, kesin ve belirli bir toplum olmak.

b) Kesin ve belirli bir toprak parçasına sahip olmak.

c) Uluslararası ilişkiler yürütebilecek derecede bir bağımsızlığa sahip olmak.

Yukarıda belirtilen kriterlere göre belirli ve devamlı bir toplum olan Kıbrıs Türk Toplumu, belirli ve kesin bir toprak parçasına sahiptir, 15/11/1983'de ise bağımsızlığını ilan ederek kurduğu KKTC'i ile Uluslararası ilişkilere girebilecek kapasiteyi kazanmıştır. Dolayısıyle Devletlerarası Hukukun öngördüğü kriterlere sahiptir. Tanınma hususunda "oluşturucu" ve "ilamsal" olmak üzere iki hukuk teorisi olmakla birlikte, ilamsal görüşe göre, yukarıda belirtilen "Devlet" normunun kriterlerini tatmin eden her kuruluş, Devletlerarası Hukuka göre bir Devlettir ve Tanınma ile Devlet haline gelmez. Tanınmama ile de yok olmaz. Ayni görüş "1936, 2 Annuarie de I'instit de Droit Int'I 300'de" aşağıdaki şekliyle belirtilmiştir:

"Bir Yeni Devletin varlığı ve var olmanın tüm Hukuki sonuçları bir veya çok devletin tanınmasından etkilenmez", Yani KKTC'ni tanıyıp tanımamak KKTC'nin varlığını ve bu varlığın hukuki sonuçlarını ortadan kaldırmaz. KKTC Doğu Akdeniz'de ve Ortadoğu'da çok önemli bir konumda yer alan bir devlettir. Bu nedenle birçok devlet KKTC'ni diplomatik yönden tanımamakla birlikte, KKTC ile politik, ekonomik, ticari ve diğer ilişkilere girmek zorundadırlar. uluslararası Devlet tatbikatı da bu doğrultudadır.

Brierly'nin ayni yapıtının 137. sayfasında belirttiği gibi "Devletlerarası Hukukta bir devletin devlet olduğunu belirleyen bir uluslararası mekanizma yoktur. Bu nedenle BM Güvenlik Konseyi Devletlerarası Hukuk normlarına göre bir devlet olan KKTC aleyhine karar vermekle Devletlerarası Hukuk normlarını ihlal etmiştir.

Yine büyük devletlerin diğer devletlere KKTC'ni tanımamaları için baskı yapmaları, Devletlerarası Hukuk normlarına aykırıdır. Özellikle Amerika Dışişleri Bakanlığı'nın 1976'da yayınlanan Bir "Devletin Tanınması ile ilgili ABD'nin Resmi Hukuk Görüşü"ne de aykırı hareket etmektedir. "American Journal of Internationa.l Law, Vol, 71, No. 2, sayfa 337'de" yayınlanan ABD'nin bir devleti tanıma ile ilgili Resmi Hukuk görüşü aşağıdadır:

"ABD'ye göre Devletlerarası Hukuk, bir devletin diğer bir kuruluşu devlet olarak tanıması hususunda, amir hüküm içermemektedir. Bir kuruluşun devlet olarak tanınması, o kuruluşu devlet olarak tanıyacak ilgili devletin takdirine ve kararına kalmış bir husustur. ABD tanınma ile ilgili karar verirken, geleneksel olarak aşağıda belirtilen kriterleri gözönünde bulundurur:

a) Belirli bir toprak parçası ile belirli bir halk üzerinde etkin bir kontrolun olup olmadığı.

b) Toprak parçasında örgütlü bir Hükümet Yönetiminin olup olmadığı.

c) Uluslararası ilişkileri yürütmede ve uluslararası yükümlülükleri yerine getirmede etkin bir kapasiteye sahip olup olmadığı" .

KKTC, yukarıda belirtilen ABD'nin bir Devleti Tanıma ile ilgili Resmi Hukuk Görüşü'nün kriterlerini de tatmin etmiş olmasına rağmen ve tanımamanın, KKTC'ini tanıyacak ilgili devlete kalmış bir husus olmasına rağmen, ABD dahil büyük devletlerin, diğer devletlere baskı yapması, Devletlerarası Hukukun öngördüğü Devlet Kavramına, Devletlerin Eşitliği ile tanıma ilkelerine aykırıdır.

Sonuç: KKTC, Kuzey Kıbrıs'ta Bağımsız ve Egemen bir Devlettir.Bu devlet, Kıbrıs Türk Halkının Self-determinasyon hakkını kullanması ile oluşturulmuştur. Devletlerarası Hukukun "Devlet" ve "Tanıma" ile ilgili tüm normlarını tatmin etmiştir. KKTC'ni diğer devletlerin tanıyıp tanımamalarına bakılmaksızın, Devletlerarası Hukukta ve uluslararası ilişkilerde bir devlet olarak KKTC vardır ve bir devlet olarak da işlem görmek hakkına sahiptir.

 Erenköy Savaşı
3 Temmuz 1964'de Atina'ya giden Grivas, Atina'daki temaslarının tamamladıktan sonra 6 Ağustos 1964 akşamı Lefkoşe'ye döndü ve Kıbrıs Rum Silahlı Kuvvetleri Genel Karargahındaki toplantıda Rum Silahlı Kuvvetlerinin son durumu hakkında bilgi aldı. Silahlı Kuvvetler Başkomutan Muavini Prokos'un Tillirga bölgesindeki askeri yığınak hakkında bilgi vermesinden sonra Grivas, Lorovouno tepesinin ele geçirilmesi için hücuma geçmeye karar verdi. Daha sonra Grivas, Alevkaya'nın hemen güneyindeki Lorovouno tepelerinin ele geçirilmesi için Makarios'un onayını istedi. Grivas'ın bu talebinden sonra Rum Bakanlar Kurulu'nu toplantıya çağıran Makarios, Bakanlar Kurulu'ndan oybirliği ile "Harekatın yapılması" kararını aldı. Makarios, Bakanlar Kurulu kararını Grivas'a duyururken de, "Harekata girişmeden önce Yunan Hükümeti'ne danışılarak Yunan Hükümeti'nin izninin alınması gerektiğini" söyledi. Grivas da, Yunan Dışişleri Bakanı Kostopulos ile görüşüp onayını almadan harekete geçmeyeceğine dair söz verdi. Ancak bu sözünü tutmadığı anlaşılan Grivas'ın Tillirga bölgesine saldırı emrini vermesiyle 6 Ağustos 1964'de Türk-Rum çatışması başladı.
Bu saldırı sırasında Erenköy bölgesinde bulunan bir avuç Türk, zor durumdaydı. Mücahitler arasında, saldırıdan kısa süre önce Ada'ya gizlice çıkan Türk Cemaat Meclisi Başkanı Rauf Denktaş da bulunuyordu. Durumu telsizle Ankara'ya bildiren mücahitler, yardım istediler. Bir süre sonra Türk savaş uçakları bölge üzerinde ihtar uçuşlarına başladılar. İhtar uçuşlarına rağmen Rum saldırılarının devam etmesi üzerine Türk uçakları, Rum askeri birliklerine karşı harekatı başlatmış ve saldırgan Rum kuvvetleri bozguna uğratılmışlardı.
Bunun üzerine derhal Bakanlar Kurulunu toplayan Makarios, yenilginin sorumlusunun Yunanistan'a haber vermeden saldırıya geçen Grivas olduğunu ileri sürdü ve Sovyetler Birliği'nden yardım istedi. Makarios'un yardım çağrısından sonra Sovyetler Başbakanı Kruşçev, Başbakan İsmet İnönü'ye bir mesaj göndererek, Türkiye'nin "Kıbrıs'a saldırıda bulunarak üzerine sorumluluk aldığını" iddia etti. 9 Ağustos tarihinde İnönü'ye gelen mesaj 13 Ağustos'da cevaplandı. Cevabi mesajda, Kıbrıs Rum tarafının gayri insani ve gayri ahlaki davranışlarına dikkat çekilerek, Sovyetler Birliği'nin bu türlü hareketlerin durdurulmasına yardımcı olması(*) istenmiştir.
Diğer yandan Yunanistan Savunma Bakanı Garufalyas, saldırının geceleyin devam etmesini ve muhtemel bir Türk çıkarma harekatına karşı birliklerin sahildeki yerlerini almasını istemiş, bunun üzerine Grivas tekrar komutanlık karargahına geçmiştir. 9 Ağustos günü çarpışmaların tekrar başlaması üzerine Türk uçakları Rum kuvvetlerine karşı tekrar saldırıya geçtiler. Türk jetlerinin müdahalesi sonucu Rumlar saldırıyı durdurmak zorunda kaldılar.
Harekatın tamamlanmasından sonra Erenköy sahillerine yanaşan bir Türk gemisi, bölgedeki yaralılarla birlikte, 1 Ağustos 1964'de, Erenköy'e gizlice çıkan Denktaş'ı Türkiye'ye getirdi. Harekat sırasında uçağı düşen Pilot Yüzbaşı Cengiz Topel şehit oldu.
Erenköy savaşının başlarında, "Türkiye müdahale ederse kurtaracak Türk bulamayacaktır" diyen Makarios, Türk savaş uçaklarının iki günlük harekatından sonra ateşkese razı olmuştur. Erenköy savaşı sırasında Rumlar 53 ölü, 125 yaralı verirken; Türklerin kaybı 12 şehit, 4 kayıp ve 32 yaralı olmuştur.

Erenköy çarpışmalarından sonra Kıbrıs Türklerine tam bir ekonomik abluka uygulayan Makarios, stratejik madde olduğunu ileri sürdüğü çimento, demir, çivi, kereste, benzin gibi maddelerin Türk bölgelerine girişini yasaklamıştır. Bununla da yetinmeyerek, Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alayı'nın değiştirilmesine engel olacağını da iddia etmiştir. Ancak Türkiye'nin Eylül ayında kuvvet kullanarak Kıbrıs Türkleri'nin ihtiyaç duyduğu maddeleri Ada'ya taşıyacağını açıklamasından sonra Makarios Türk yardım malzemesinin Türk bölgesine ulaşmasına göz yummak zorunda kalmıştır.

Rum-Yunan zalimliğine karşı adada mücadele eden Türk Mukavemet Teşkilatının arması
You are not allowed to view links. Register or Login

Haritaya Dikkatle bakınız; Erenköy ile arada Rum hattı mevcut.
You are not allowed to view links. Register or Login

maddog

paylaşım için teşekkürler hocam hazır konu açılmışken bende bi soru sorayım ; KKTC nin hala tanınmaması Türkiyenin mi acizliğidir ,KKTC yönetiminin mi acizliğidir yoksa ikiside değil ne yaparsan yap tanınmazsın meselesimidir ?

Tora_